Nefsimizi Ramazan’da yeniyoruz; ruhumuzu Ramazan’da yeniliyoruz!.. *

d_allah_s.jpgKalb ve ruh, akıl, sır gibi letaifin, o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen, onlar masumane gülüyorlar…Bediüzzaman, Mektubat

Oruç, her şeyden evvel irade terbiyesidir.

Oruç, İslamiyet’in dış görünüşüdür. Oruç, cami gibidir. İçki satılmayan dükkân gibidir. Kadının kapanması gibidir.

Oruç şeair-i İslam’dır. Yani, İslamiyet’in dışa akseden yansıyan yönüdür.

Allah, Rabb’dır, yani terbiye edicidir. Allah diyor ki: “Oruç size farz kılındı” (Bakara 183) Biz de oruç tutarak Allah’ın terbiyesi altına giriyoruz. Eğer oruç tutulup mide terbiye edilmezse nefis insana hükmeder.

Birisi Hulusi Ağabey’e demiş ki: “Ağabey ben nefsimi terbiye ettim.” Hulusi Ağabey de, “Senin kuyruğuna basan oldu mu?” diye sormuş. Kim nefsini ıslah etmiştir? Birisi ona zarar verdi mi, o Müslümanca hareket ediyorsa, kişi nefsini ıslah etmiştir. Ramazan’da nefsimize her istediğini vermeyiz… Şahsî hayatımız Ramazan’da maddeten ve manen kuvvet kazanır…

Yeryüzü bir ziyafet sofrasıdır. Bu ziyafet sofrasında böcekler de var, filler de var, insanlar da var. O kadar bolluk içindeyiz ki, insanlar açlığın önemini, fakirin halini anlayamıyorlar. Ramazan’da açlığı anlarız. Fakirin halini anlarız. Biz açız amma akşama üç türlü yemek var. Fakir hem açtır hem de ne zaman ne bulacağını bilemez.

Mevlânâ, hizmetçisine daima sorarmış: “Bugün evimizde yiyip içecek bir şey var mı, yok mu?” Arada bir, “Hayır, hiçbir şey yok” cevabını aldığı zaman, sevincinden uçarmış, “Allah’ım sana şükürler olsun… Evimiz bugün Peygamberler Peygamberi’nin evine benziyor.” Pek çok yemek bulunduğu söylenecek olursa, “Aman” dermiş, “Bu evden firavun kokusu geliyor!”

Unutmamak lazımdır ki, her insanın verebileceği çok şeyler vardır. Biz gerçek manada fakir değiliz. Bediüzzaman buyurmuş ki: “Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulunabilir. Ona karşı şefkatle mükelleftir.”

Medeniyet, maddi-manevi ihtiyaçları artırdı. Herkes bulamadığı şeyin fakiri oldu. Bu ölçüyle dünyada milyonlarca fakir var.

Askerlik yaptığım bölükte yüz altmış tane asker vardı. Yemekler dağıtılır, hiç kimse başlayamazdı. Nöbetçi subay bakar kontrollerini yapar, “Afiyet olsun asker!” diye bağırır ve askerlerin hepsi birden yemeğe başlarlardı.

Şimdi biz de İstanbul’da bir iftar vaktini ele alalım…

Milyonlarca insan sofranın başına oturmuş bekliyor. Hiç kimse elini yemeğe uzatamıyor. Lokantaya gidiyoruz, açık saçıklar, berduşlar, zenginler… Herkes öyle bekliyor. Açık yerleri kapalı yerlerinden fazla olan kadınlar, öylece bekliyorlar… Zahiri Fransız, batını Müslüman; o da bekliyor… Koskoca dünyanın Müslümanları sofranın başında oturmuş bekliyor… O sırada müezzin, “Allahu ekber” diyor, taburdaki askerler gibi, insanlar kaşığa sarılıyor. Bu manzara Allah’a itaatin en canlı şeklidir.

Kâinat kitabının yönetmeliği Kur’an-ı Kerim, Ramazan’da inmeye başlamıştır. Yeryüzü sarayında nasıl yaşamalıyız ki, ceza görmeden mükâfat görelim? İşte bu sorunun cevabı Kur’an-ı Kerim’dedir. Ramazan ayı İslamiyet’in bütününü Müslüman’a takdim eder; “işte İslamiyet budur” der!..

“İslamiyet nerede, ben neredeyim?”

Ramazan’da bu soruyu düşünmek lazım… Oruç bir kapıdır; İslam sarayının bir kapısı… Nasıl Topkapı Sarayı’na gireriz, sonra odaları tek tek dolaşırız, aynı şekilde oruç da İslam sarayının kapısıdır. Oradan giren, şükür odasını dolaşır, nefsi terbiye etme odasını dolaşır, zekât kapısını dolaşır.

Bütün mahkûmlar devletten af bekliyor. Devlet de diyor ki: “Devletin çiftliklerinde çalışırsan, bir günün iki gün sayılacak” Böylece beş yıl yatacak olan mahkûm iki buçuk yıl yatacak. Aynı şekilde Ramazan’da yapılan ibadetlerde bir sevaba bin sevap yazılıyor. Bu şekilde günahlarımız eriyecek inşallah.

Cumhurbaşkanı dese, “Gelin benim yaverim olun…” Ne kadar seviniriz; Ramazan’da da Allah diyor ki: “Gelin benim yakınım olun!”

Böyle Ramazan sevilmez mi?

* [HEKİMOĞLU İSMAİL – ZAMAN]

Bu zamanın tahlili

Sayın Hekimoğlu İsmail bu zamanın tahlilini o kadar güzel yapmış ki ben de sizlerle paylaşmak istedim. Ne kadar güzel tespitler. İnsan düşünmeden geçemiyor. Aynen aktarıyorum:

***

Bu zaman günahların serbest bırakılıp sevaplara engel konulduğu zamandır. Bu zamanda felsefe dinin önüne geçti. Yani insan fikri, ayetlerin önüne geçti. Felsefe ateizme alet oldu…

Bu zaman aslanı kediye boğdurmak zamanıdır. İş sahibi bayanları bir toplantıya davet ediyorlar. Orada mini etekli bir hanım kapıya dikilmiş, başörtülü bir hanıma “Siz giremezsiniz!” diyor. Bu, aslanın kediye mağlup olmasıdır.

Bu zamanda askerler savaşmıyor, silahlar savaşıyor, askerler seyrediyor. Komutan topun başına geçiyor, yüzlerce kilometre uzaklıktaki hedefi gösteriyor. Askere, nişan al, ateş et diyor, hedef ortadan kalkıyor.

Bu zamanda silahlar, askerlerin görmedikleri ülkeleri harap ediyor…

Bu zamanda Kur’an okuyanları, hiçbir kıymeti olmayan yabancı kuvvetler mağlup edebiliyor.

Bu zamanda ilerici, çağdaş olmanın tek şartı haramlara dalmak sayıldı.

Bu zamanda uydurulan din, indirilen dinin önüne geçti.

Basın yayın milletin beynidir. Çok satılsın diye müstehcen (açık, saçık, edepsizce) neşriyat yapanlar basın-yayının lideri oldu. Bu zamanda milletin beyni müstehcen oldu.

Televizyon, internet Amerikalının yatak odasını getirip Müslüman’ın evine soktu. Gençler basın yayına aldanarak gördüklerini taklit etmeye başladılar.

Bu zamanda bir İslam ülkesiyle bir Avrupa şehri birbirine o kadar benzedi ki, yollar aynı, arabalar aynı, kıyafet aynı, yaşam şekli aynı. İstanbul’da yerli turistlerle yabancı turistler seçilemez oldu.

Bu zamanda teselli meyhanelerde aranıyor. Şans, kumarhanelerde deneniyor.

Hürmet, merhamet çekilmiş. Yaşlılar ağlıyor, gençler oynuyor.

Bu zamanda aile bağları çürüdü. Eşler birbiriyle ne kadar uyumlu? Uyumlu iseler, dış tesirlere karşı ne kadar dayanıklı?

Herkes kurtuluşun çaresini arıyor, çünkü büyük bir yıkıntı vardır. Sosyalizmde kapitalizmde aramalar oldu. Ne yazık ki, Osmanlı Devleti iyi bir örnek olmadı. İnsanlar şaşkın bu zamanda…

Buraya kadar karamsar bir tablo çizdik…

Fakat…

Bu zamanda yapılan bir ibadetin sevabı, geçmiş devirlerde yapılanın yüz misli fazladır.

Nasıl ki, ecdadımız her türlü mücadeleyi vererek bugünleri bize hazırladılarsa, biz de bugün her türlü mücadeleyi vererek gelecek nesle iyi bir zaman hazırlıyoruz.

Bu zamanda İslamiyet’i yaşamak kahramanlıktır!.. [HEKİMOĞLU İSMAİL – ZAMAN]

Orucun ve Ramazan ayının fazileti

ramazan1.jpgSual: Ramazan ayının önemi nedir?
CEVAP
Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Kur’an-ı kerim, Ramazanda indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Âmin. (Mektubat ,1.c. 45.m.)

Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. [Tirmizi]
(Ama dini bir mazeret varsa oruç tutmamak günah olmaz.)

Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]

(Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]

(Ramazan orucunu tutup ölen kimse, Cennete girer.) [Deylemi]

(Ramazan ayı gelince, “Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]

(Ramazan bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]

(Ramazan-ı şerif ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.) [Deylemi]

(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]

(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]

(Ramazan orucu farz, teravih sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]

(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]

(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.) [İbni Ebiddünya]

(Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya]

(İslam, kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]

(Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.) [İbni Nasr]

(Oruç tutan müminin susması tesbih, uykusu ibadet, duası müstecap ve amelinin sevabı da çoktur.) [Deylemi]

(Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Birisi size sataşırsa, ona “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]

(Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.) [Hakim]

(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.) [Taberani]

(Allah yolunda bir gün oruç tutanın yüzünü, Allahü teâlâ yetmiş yıl ateşten uzaklaştırır.) [Müslim]

(Temizlik imanın yarısı, oruç da sabrın yarısıdır.) [Müslim]

(Oruçlu iken ölene, kıyamete kadar oruç tutmuş gibi sevap yazılır.) [Deylemi]

(Oruçlu iken ölen Cennete girer.) [Bezzar]

(Oruç tutan, namaz kılan kimse, mükafatını kıyamette aklı kadar alır.) [Hatib]

(Oruç şehveti keser.) [İ. Ahmed]

Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur. (Mev’iza-i hasene)

Resulullah efendimizin rüyası
(Rüyamda acayip şeyler gördüm. Ümmetimden birini azap melekleri yakalamıştı. Aldığı abdestler gelip, onu içindeki zor durumdan kurtardı. Birini gördüm, kabri onu sıkıyordu. Kıldığı namazlar gelip, onu kabir azabından kurtardı. Birine şeytanlar musallat olmuştu. Ettiği zikirler gelip, şeytandan onu kurtardı. Birinin de susuzluktan dili çıkmıştı. Tuttuğu Ramazan orucu gelip, susuzluğunu giderdi.

Birini zulmet sarmıştı. Yaptığı hac gelip karanlıktan çıkardı. Birine ölüm meleği gelmişti. Ana babasına yaptığı iyilikler gelip, ölümüne engel oldu, geciktirdi. Birini Müslümanlarla konuşturmuyorlardı. Sıla-i rahim gelip, ona şefaat etti, onlarla konuştu. Peygamberinin yanına gitmek isteyen birine engel oluyorlardı. Aldığı gusül, onu alıp yanıma getirdi. Ateşten korunmak isteyen birisine, sadakası gelip ateşe perde oldu. Birini zebaniler alıp Cehenneme götürürken, yaptığı emr-i maruf ve nehy-i münker gelip kurtardı. Biri Cehennem ateşine atılmıştı. Allah korkusu ile döktüğü gözyaşları gelip oradan kurtardı.

Birine amel defteri solundan verilirken, Allah korkusu gelip, defterini sağa aldı. Sevapları hafif gelen birine, kendinden önce ölen çocukları gelip, sevabını ağırlaştırdı. Cehennemin kenarında, korkudan titreyen birine, Allahü teâlâya olan hüsnü zannı gelince, titremesi durdu. Sırattan zorla geçen biri, Cennete geldi. Fakat kapılar kapalıydı. Kelime-i şehadeti gelip, onu Cennete koydu.) [Hakîm-i Tirmizi] [http://www.dinimizislam.com]

Ramazan ayı ve önemi

ramazan1.jpgPeygamber efendimiz, Ramazan-ı şerifin fazileti hakkında buyuruyor ki:
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]

(Ramazan ayı gelince, “Hayır ehli, hayra koş, şer ehli, kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]
(Ramazan gelince, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.) [Deylemi]

(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]

(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]
(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]
(Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya]

(İslam, kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]

(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.) [Taberani]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Kur’an-ı kerim Ramazanda indi. Kadir gecesi bu aydadır. Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin!

Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.

Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ramazan orucu farz, teravih namazı ise sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]

(Ramazan orucunu farz bilip, sevap bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]
(Ramazan orucunu tutup ölen mümin, Cennete girer.) [Deylemi]

(Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]

(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutun! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.) [İbni Ebiddünya]

(Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır.) [Deylemi]
(Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, “Ben oruçluyum” deyin!) [Buhari]

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. (Tirmizi)

Ama dini bir mazeret varsa oruç tutmamak günah olmaz. [http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2019]

Eller, beraat için kalktı

namaz_1.jpgŞaban ayının 15. gecesine denk gelen ve Müslümanlar’ca kurtuluş gecesi sayılan Berat Gecesi’nde binlerce Müslüman bir yıllık amellerinin muhasebesini yapmak ve gelecek günlerinin daha hayırlı olması için dün geceyi ibadetle geçirdiler. Zamanı bilindiği için Berat Gecesi’ni büyük nîmet ve fırsat bilen Müslümanlar, Berat’ın gündüzünü oruçla, gecesini de ibadetle geçirerek Allah’tan af dilediler. Müslümanlar bu mübarek geceyi namaz kılarak, bol bol dua ederek, işlenen günahlar için tövbe edip halis bir şekilde, gözyaşlarıyla affedilmeyi dileyerek, kırgınlıkları unutup eş, dost, akrabaya sevgiyle, şefkatle sarılarak, ihmal edilen düşkünlere yardım elini merhametle uzatarak geçirdiler. Camilere akın eden vatandaşlar, kuraklığın son bulması için de niyazda bulundu. 

Af ve mağrifet kapılarının sonuna kadar açıldığı Berat Kandili’nde, beraatını kazanmak isteyenler camileri doldurdu. Kandili camilerde idrak etmek isteyen kadın erkek, yaşlı genç müminler, bu mübarek geceyi af, mağrifet ve İhali rahmete kavuşma vesilesi saydı.
 
Allah tevbe ve dualarımızı dergah-ı izzetinde kabul eylesin. Camilerimiz keşke kandil günleri kadar dolu, dualarımız kandillerde ettiğimiz kadar dolu dolu olsa. Allah mağfiretini üzerimizden eksik etmesin. Keşke her zaman böyle camilerimizi doldursak, bizi yaradana sürekli böyle dua etsek, her günümüzü kandil günü gibi yaşasak. İnşallah o günleri de görürüz. Rabbim dualarınızı kabul etsin, İnşallah.

Berat kandili kutlama kartı

berat_kandili_kutlama.jpg

Berat kandili kutlama kartı

Tüm islam aleminin mübarek berat kandili mübarek olsun…

Berat Gecesi Namazı nasıl kılınabilir?

namaz_1.jpgBerat Gecesi Namazı nasıl kılınır?

Berat Gecesi Namazı -I
Şaban ayının on beşinci gecesi kılınacak olan namaz ; yüz rekattır. Bu namazın her rekatında, Fatihadan sonra on kere ihlas süresi okunur. Yüz rekat kılan kişi bin defa ihlas süresini okumuş olur.
Bu namaza hayır namazı da denmiştir. Geçmiş büyükler bu namazı toplu halde cemaatle de kılmışlardır. Bu namazın çok fazileti olduğu gibi, hesaplanama-yacak kadarda çok sevabı vardır.

Hasan-ı Basri Rahmetullahı Aleyh’den gelen rivayete göre:
“Otuz sahabeden dinledim, bu namaz için şöyle dediler: “Her kim bu namazı, berat gecesi kılar ise. Allah-u Teala’nın yetmiş rahmet nazarı ona ulaşır. Her nazarda, kendisinin yetmiş ihtiyacı yerine gelir. Bunların en küçüğü, Allah-u Teala’nın mağfiretidir.
Berat Gecesi Namazı -II
Berat gecesi kılınan namazlardan biride iki rekat olarak kılınır.
Birinci rekatta Fatiha okunduktan sonra kısa bir sure okunarak rükuya gidilir. Rükudan doğrulur ve secdeye gidilir. Secdede uzun sure kalınır, bu konuda belli bir tahdit yoktur, ne kadar dayanabilirsen.
İkinci rekatta da aynı şekilde Fatihadan sonra kısa bir sure okunur. İlk rekatta olduğu gibi secdeye gidildiğinde yine uzun sure secdede kalınır. Gücünüzün yettiği kadar. Secdeden kalkılır tahiyatta okunacaklar okunur ve selam verilir. Selam ile birlikte eller dua için alemlerin Rabbine kalkar…
Bu namaz hakkında Hz. Aişe Radıyallahu An-hum’a validemiz, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir.
-“Ya Aişe, bu gecenin nasıl bir gece olduğunu bilir misin?

Bende
-“En iyisini, Allah ve Resulü bilir.” Dedim.

Şöyle buyurdu:
-“Bu gece şaban ayının yarısıdır. Dünya işleri ve kulların işleri bu gece Yüce Hakka arz edilir. Bu gece cehennemden azat edilenlerin sayısı; kelb kabilesinin koyunları sayısı kadardır. Bu gece bana izin verir misin”?
-“Olur” dedim.

Kalkıp namaza durdu. Ayakta durması hafif oldu. Fatiha suresini okudu; sonra da küçük bir sure okudu. Gecenin yarısına kadar secdede kaldı. Daha sonra ikinci rekata kaktı. Ayakta iken, birinci rekatta okuduğu kadar bir şey okudu. Sonra yine secdeye vardı. Bu secdede dahi, tan yeri ağarıncaya kadar kaldı. Secdede o kadar kaldı ki, bunun için Yüce Allah ruhunu aldı sandım. Bana gelmesi uzayınca, kendisine yaklaştım. Hatta ayaklarına elimi sürdüm. Hareket ettiğini görünce rahatladım.

Secdesinde şöyle dediğini işittim:
“Azabından affına sığınırım. Dargınlığından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım. Şanın yücedir. Sen kendi zatını övdüğün gibi, seni övemem…”
Sonra kendisine sordum: “Ya resulullah, bu gece secdende bir şeyler okuduğunu duydum. Bunları daha önce okuduğunu hiç duymamıştım. Böyle demem üzerine, bana sordu: “Sen onları öğrenebildin mi”? Bu sorusuna karşılık: “Evet” deyince, şöyle buyurdu:
“Onları hem sen öğren, hem de başkalarına öğret.”  [Mehmet Paksu, Mübarek Aylar, Günler ve Geceler]

Berat Gecesi duası nasıl yapılmalı?

d_allah_s.jpgBerat Gecesi duası nasıl yapılmalı?

Berat Gecesi Duası
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu gece Rabbine şöyle dua etmiştir:
“Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Senden yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin.”11

Berat Duası
Bazı mâna büyüklerinin de şöyle bir duası vardır:
“Allahım, şayet ismimi saîdler defterine yazdıysan, orada sabit kıl. Şayet ismimi şakiler defterine yazdıysan oradan sil. Çünkü Sen buyurdun ki, ‘Allah dilediğini siler yok eder, dilediğini de sabit bırakır, Levh-i Mahfuz Onun katındadır.”12
Bu idrak ve şuur içinde ihya edeceğimiz Berat Gecesinin hepimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz edelim.

Berat (gecesi) kandili nasıl geçirilmeli, ne yapmalı?

namaz_1.jpgBerat (gecesi) kandili nasıl geçirilmeli, ne yapmalı?

Berat Gecesi ibadeti

Gecenin manevi değeri dolayısıyla namaz, Kur’ân tilaveti, zikir, teşbih ve istiğfarla geçirilmesi, bu gece vesilesiyle muhtaçlara yardım ve benzeri hayırlı amellere özel bir önem verilmesi müstehaptır.

İşlenen sevaplı amellerin değeri başka zamanlarda on ise, Berat Kandilinde yirmi bindir. Meselâ başka zamanlarda okuduğumuz bir tek Kur’ân harfine on sevap veriliyorsa, bu gecede her bir harfine yirmi bin sevap verilmektedir

Bu bakımdan tam bir ihlâsla çalışıp ihyasına gayret gösterebildiğimiz takdirde Berat Kandili elli bin senelik bir ibadet hayatının sevabını bir gece içinde bize kazandırabilir.
“Onun için elden geldiği kadar Kur’ân ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”10

Tek kişinin çalışma ve kazanma gücü maddi hayatta olduğu gibi manevi hayatta da sınırlıdır diyorsak, bunun çaresi vardır. Aynı gayeyi paylaşan ve dünyada aynı maksatla yaşayan mü’min kardeşlerimizle birlikte teşkil ettiğimiz manevi şirket; bize hesabından âciz kalacağımız sonsuz bir manevi serveti kazandırabilir. Üstelik maddi kazançlarda kâr, ortaklar arasında bölünerek küçüldüğü halde mânevi kârda böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü manevi faaliyetler nurludur. Nur ise maddi eşya gibi küçülmez ve bölünmez.

İmam-ı Gazali Hazretleri el-İhyâ’da, Berat Gecesinde yüz rekât namaz kılınması hakkında bir rivayete yer verse de, hadis âlimleri bu namazın sünnette yerinin olmadığını, böyle bir namazın Hicretten 400 sene sonra Kudüs’te kılınmış olduğu tesbitinde bulunurlar. Hatta İmam Nevevi böyle bir namazın sünnette bulunmadığı için bid’at bile olduğunu ifade eder.

Bunun yerine kaza namazının kılınması daha isabetli olacaktır. Bununla beraber kılındığı takdirde de sevabının olmadığı anlamına gelmez. Çünkü ibadet alışkanlıklarının iyice azaldığı zamanımızda insanların bu vesileyle namaza yönelmelerini hoşgörü ile karşılamak faydalı olacaktır.

Dua; nedir, niçin yapılmalıdır?

dua_s.jpgDua çağrı demektir. Çağrılan Allah’dır. Yardıma, imdada çağrılır. Çağıran; Allah’ın yarattığı ve yaratıcısına başvurma bilinci verdiği insandır.

Allah; Mutlak varlıkdır. Varlığını inkâr etmeye imkân yoktur. Varlığı; var olmak için başkasına ihtiyacı olmayan yegâne varlıktır. İnsan kendi varlığını inkâr edemez. Böyle olunca Varlığı, dolayısı ile Allah’ı inkâr edemez.

Allah mutlak, sonsuz ve sınırsız nûr sonsuz ve sınırsız iyidir.

“Kötü”, “iyi”nin karşısında eşdeğer bir ikinci “ilke” değildir. “Kötü”nün kaynağı Allah değildir. Şu halde “kötü”nün kaynağı Allah olmadığına göre, bir de Kötülük Tanrısı mı vardır? Hayır, aslâ böyle değildir! Şu halde “kötü” Allah’ın bazı yarattıklarına irade serbestisi, seçme yeteneği vermesinden, onların da Allah’a yönelmeyip başkalarını da ayartmaya çalışmalarından, ayrıca, güçleri ölçüsünde başkalarına zarar vermelerinden doğmaktadır.

Şu halde Allah niçin şerrin, kötünün de kaynağı olabilen bu seçme yeteneğini, irade serbestîsini insana vermiştir? Vermese idi, insan kötüyü seçmez ve dolayısı ile “kötü” de var olmazdı. Nitekim “melekler”e bu yeteneği vermemiştir, melekler de O’nu sever, O’na hamdederler, O’nun verdiği görevleri yaparlar. Fakat Allah meleklerden başka bir de meleklerle eş olmasa bile benzer yapıda olan, “cinn”leri yaratmış, onlara da irade serbestîsi vermiş, “cinn”denen varlıkların reisi olan İblis ve ona bağlı olan “cinn”ler de melekler ile birlikte Allah’a yönelmeyi seçmişlerdir.

Ancak, Allah, yarattığı Kâinat’daki Arz” üzerinde yer verdiği “beşer”e, Adem öncesi insan nesline bir örnek insan göndererek onlarda ahlâkî bilinci uyandırmayı ve onlara Yeryüzü’nde “Allah’ın halîfesi” olma görevini vermeyi murad edince, İblis; “Allah’ın halîfesi” olarak yaratılan Adem’e itaat etmeyi, O’na yardımcı olmayı kabul etmedi ve bu yüzden Allah’ın yakınlığından yoksun kaldı.

Bu sebeple Adem’e ve insan cinsine kin duyarak onları ayartmaya ve kendisi gibi, Allah’ın yakınlığından onları da yoksun kılmak için uğraşmaya ahd etti. Böylece; bu ayartmalara kapılmayarak Allah’ı sevenlerin değeri ve Allah katında sevgileri büsbütün çoğaldı. “Kötü”nün temsilcisinin varlığı bile, Sevgi Nuru’nun temsilcileri olan Allah elçilerini izleyip İblis’in yolunu izlemeyenler için bir “hayır vesilesi” oldu. “Cinn” cinsinden mahlûkların tümü de İblis’e tabi olmayı sürdürmediler. Bir kısmı da Allah’ın çağırdığı yola girdiler. Allah’a iman yanında “Allah’ın halifesi”ni de sevdiler.

İblis; henüz Yeryüzü’ne gönderilmemiş olan Âdem’i ve eşini “günah” yolunda ayartmış değildir. Daha açık bir deyişle: Adem’in günahı; bizim düzeyimizde bir günah olmadığı gibi, hele “büyük günah” hiç değildir. Sadece; kendisine eş olarak yaratılan ve helâl kılınan Havvâ ile, Yeryüzü’ne gönderilmeden önce cinsî ilişkiye girme eylemidir.[1] Günah değil, mübah olan bir eylemdir, ne var ki sabretme konusunda Allah’ın emrine uyulmamıştır.

Âdem bu eyleminden dolayı büyük bir nedamet duymuş, fakat Allah O’nun tövbesini kabul etmiştir. Bugün kullandığımız takvim ile, Milâtdan önce 5594 yılının yaklaşık olarak Ekim ayı başlarında Yeryüzü’ne gönderilen Âdem, indiği Arafat tepesinin yakınındaki Mekke vadisinde, medeniyet ve tarihi başlatmış, kendisine uyan insanlarda ahlâk bilincini uyandırmış, Âdem’in kızları ve oğulları bu insanların oğulları ve kızları ile evlenerek, Âdem, kendisinden sonraki insan neslinin atası olmuştur.

 Âdem’den 1000 yıl sonra insanlık tek gerçek Tanrı (İlâh) olan Allah’ın yanında bazı bâtıl ilâhlara tapmaya başlayarak Allah’ın yolundan çıkmışlar, Tufan ile cezalandırılmışlardır.

İbrahim Peygamber’e kadar tek gerçek dînin özel bir adı yoktur. Milâtdan önceki 15. yüzyılda İbrahim Peygamber tek gerçek dîne “İslâm” adını verdi. İbrahim Peygamber’in “insanlık önderi” kılınmasından sonra oğulları İshak ve İsmail soyundan da nice elçiler geldi. İbrahim Peygamber, sevgisi ile sınandığı büyük oğlu İsmail ile birlikte, Tufan’da harap olmuş ilk gerçek din mabedi Kabe’yi yeniden inşa etti. Milâtdan önce 1300-1230 yıllarında Musa Peygamber, bin yılı geçen bir süre sonra gelen İsa Mesih; tek gerçek dinin yüce peygamberlerindendir.

Nihayet; M.S. 569 yılının 24 Mayıs gecesi; son Peygamber Muhammed (s.a.) dünyaya geldi. Son Peygamber olduğu için de O’nun tebliğ ettiği Kur’an-ı Kerîm artık bozulamayacak, sadece yorumu konusunda insanların aklı çelinebilecektir.

İşte “dua” konusundaki temel kaynağımız Son İlâhî Kitap’tır. Kur’an-ı Kerîm’dir.

***

 [1]- Kur’ân-ı Kerim’de, yasaklanan şeyin ne olduğu net olarak belirtilmemiştir. Tefsirciler arasında da farklı görüşler söz konusudur. […]